shutterstock_1390535330-121020211709.png

Kitlesel Oblomovluk

  • 12.10.2021
  • 4 dakika
  • 696 Okunma
  • 0 Yorum
  • 5 Puan

Mantığımızla duygularımızın, hazlarımızla korkularımızın, beklentilerimizle çabalarımızın, inançlarımızla amellerimizin mücadelesi kimi zaman bizi yorup enerjimizi bitiriyor ve yaşam bizim için sonu gelmez bir savaş alanına dönüşüyor. Günün sonunda hangisinin kazanacağına yine biz karar veriyoruz: Hangisini iyi besleyip güçlendirirsek, o kazanıyor.

Kitlesel Oblomovluk

!“Zamanımın çoğu zayıflama videoları izlemekle geçiyor. Heyecanla yeni bir diyet programına başlıyorum. Ama en fazla üç gün sürüyor. İradesiz ve şişman aptalın biriyim.”

!“Yine bir diziyi bitirip, öyle kapattım bilgisayarı. Bilgisayarı açarken sadece bir bölüm izleyip kapatmaya söz vermiştim. İrademe asla söz geçiremeyeceğim galiba.”

!“Aylardır kendimi yıpratarak verdiğim 4 kiloyu, yine bir tatlı tabağına feda ettim. İflah olmaz bir iradesizim. Durmadan yiyorum ve kendime engel olamıyorum.”

!"Bir aylığına kapattığım sosyal medya hesaplarımı, 12. saatin sonunda yeniden açtım. Yine saatlerim kaybolup gitmeye devam ediyor. İradesizliğin heykeli yapılsa, kesin bana benzeyen bir şekil çıkardı ortaya.”

!“Tembelliğin vücut bulmuş haliyim. Bugün bir fitness salonunu daha zengin ettim. Ödeme yaptığım salona 3 hafta devam edebildim.”

Bu ifadeler çeşitlenerek devam ediyor. Hiçbirine yabancı değiliz aslında. Bunlar bizim sözlerimiz ve bizim hikâyemiz. Hemen her gün bunlara benzer yakınmalar dilimizden dökülüyor ya da yakınımızdaki insanların şikâyetleri olarak önümüze düşüyor. Bütün ifadelerde temel ortak bir örüntü vardır: Gidişattan şikâyetçi olmak, değişmeye karar vermek, kendine söz vermek, bir plan yapmak... Sonrasında bunu başlatamamak ya da çok kısa süre devam ettirmek ve oluşan başarısızlıktan dolayı kendine hakaret seansları düzenlemek. Devamında yaşanan yoğun suçluluk, öfke ve pişmanlık hisleri...

Mantığımızla duygularımızın, hazlarımızla korkularımızın, beklentilerimizle çabalarımızın, inançlarımızla amellerimizin mücadelesi kimi zaman bizi yorup enerjimizi bitiriyor ve yaşam bizim için sonu gelmez bir savaş alanına dönüşüyor. Günün sonunda hangisinin kazanacağına yine biz karar veriyoruz: Hangisini iyi besleyip güçlendirirsek, o kazanıyor. Hayatı sürekli şikâyet ederek veya kendimize hakaretler yağdırarak geçirmek de, bir noktadan sonra onur duyulacak ve bize içsel huzuru getirecek bir serüvene dönüştürmek de tercihlerimizin toplamıyla, yani sahip olduğumuz irade gücünü doğru kullanmayla bağlantılı sonuçlardır.

İrade gücümüze ilişkin bu hikâye bir yerde Ivan Gonçarov’un Oblomov adlı romanıyla kesişiyor. Bu eser, şöhreti çağını aşmış ve irade konusunda simge haline gelmiş bir kitap. Eser 1859’da Rusya’da yazılır. Ancak zaman içinde şöhreti, doğduğu Rus topraklarını ve ait olduğu yüzyılı aşarak bütün dünyaya yayılır ve zamanımıza kadar gelir. Romanın başkahramanı İlya İlyiç Oblomov karakterinden mülhem “Oblomovluk” diye bir kavram ortaya çıkar.

Oblomov soylu bir ailenin mirasyedi evladıdır. Kitapta “düşünce gayreti olmayan, yüzündeki kayıtsızlığın rahatça okunabildiği, sürekli hayaller kuran, projeler üreten ama hiçbirini hayata geçiremeyen” biri olarak tanıtılır. Öyle ki okumak için günler öncesinden açtığı kitap tozlanacak ve yaprakları sararacak hale gelmiştir. Çalışma masasındaki hokkada mürekkep yerine sinekler uçuşur. Kahramanımız kahvaltısını yatağında yapar, işlerini yatağında düşünür, çizmelerini giymek gibi en temel işlerini zamanla kendisi gibi tembelleşmiş yaşlı uşağı Zahar’a yaptırır. Oblomov’a sürekli el uzatan, onu içinde bulunduğu iradesizlik bataklığından kurtarmak için çırpınan çocukluk arkadaşı Stoltz vardır. Stoltz birçok defa onun için işleri yoluna koyar ancak kısa bir süre sonra her şey tekrar başa döner. Oblomov’un hayatı bu halin getirdiği ciddi sorunlarla boğuşma ve bu kısırdöngü içinde sürüklenerek devam ederken, bir gün Olga isminde bir kadınla tanışır. Olga kendisinden karakter ve irade gücü yönünden tamamen zıt bir kadındır ve zamanla ona âşık olur. Başlarda ilişki iyi ilerlerken, bir süre sonra Oblomov’un tembellik ve atalet hali kendini göstermeye başlar. Evlenmeye yaklaştıkça, sürecin getirdiği sorumluluk gözünü korkutmaya ve Oblomov kendini yavaş yavaş geri çekmeye başlar. Bu ilişki macerası da onu diğer proje ve hayalleri gibi başarısızlığa mahkûm olur.

Bugün “Oblomovluk” kavramı bir nesli tanımlayan veya bir neslin kendini iyi şekilde ifade edebileceği bir kavrama dönüşmüş durumda.

Oblomovluk bugün kitlesel bir salgına dönüşüyor. Bugünün insanını ifade edecek iki metafor seçilecek olsaydı, bunlardan biri “üzerine ölü toprağı serilmek” diğeri de “freni patlamış kamyon” ifadeleri olurdu. Bu iki tanımlama aslında birbirine zıt durumları ifade ediyor. Biri hareketsizliği, durgunluğu, tembelliği, diğeri ise kontrolsüz gücü ve dürtüselliği ifade ediyor. Karşıt anlamlı ifadeler olsa da, aslında irade gücünün iki boyutunu ve temel yansımalarını ifade eden özelliklerdir bunlar. Zayıf irade gücünün bir boyutu bizi hareketsizliğe, diğer boyutu kontrolsüz bir dürtüselliğe sürüklemektedir. Bu iki durum aldığı kararları bir türlü hayata geçirememek, harcamalarını kontrol altında tutamamak, hedeflerine doğru adım atamamak, diyetteyken güzel bir tatlı tabağına hayır diyememek, cinsel dürtülerini kontrol edememek veya en ufak bir çatışmada öfkesine hâkim olamamak gibi durumlarla kendini gösterir.

Oblomovluk görünürdeki bu olumsuz yansımalarına rağmen, birçok insanın içten içe arzuladığı bir hale dönüşüyor. İnsanların yanlışlarına ve toplumun onları zorlayan beklentilerine karşı bir savunma mekanizması olarak başvurdukları bu kaçış hali gün geçtikçe hayatlarının her alanına yıkım getirmektedir. Hareketsizlik, iradesizlik, sorumluluktan kaçış ve mutlak pasiflik canavarı yaşamlarına ilişkin bütün güzel şeyleri hızlıca tüketip yok etmektedir.

Oblomovlaşmamak için güçlü şekilde sorumluluk almak, bunun gereğini üşenmeden yerine getirmek, her şeye rağmen yaşamaya umutla “evet” deme cesaretini ortaya koymak ve bu cesaretin gereği olan gayreti sürdürmeye devam etmek gerekiyor. İrade gücü bu süreçteki en etkili rehberimiz olacaktır.

Dr. Ferhat Kardaş (Bu yazı, yazarın “İRADE EĞİTİMİ” adlı kitabından alınmıştır.)