Buradaki okuma kılavuzumuzla öğrencilerinizle birlikte, klasik eserlerden Araba Sevdası'nın incelemesini yapabilirsiniz.
Eser Hakkında
Araba Sevdası(1897) Türk edebiyatının ilk realist romanıdır. Romanda geçen olaylar ve karakterler bütünüyle doğal ve yerlidir. Roman, Batılılaşmayı yanlış anlayan, kendi kültürüne yabancılaşmış bir genç olan Bihruz Bey’in başından geçen olayları Bihruz Bey’in Batı hayranlığı uğruna içine düştüğü komik durumları mizahi öğelere yer vererek anlatır.
Araba Sevdası İle İlgili Bilinmesi Gereken Kavramlar
💢Realizm (Gerçekçilik)
19. yüzyılın ikinci yarısında romantizmin aşırı duygusallığına tepki olarak ortaya çıkan bir sanat ve edebiyat akımıdır. Realizm, roman ve hikâye türünde etkili olmuştur. Auguste Comte’un ortaya attığı pozitivizm felsefesine dayanır. Pozitivizmin edebiyata uyarlanmış biçimidir. Gözleme büyük önem verilmiştir. Realizme göre “roman kaldırıma tutulmuş bir aynadır.” Eserlerde yaşanan ve gözlenen gerçekler bütün çıplaklığıyla anlatılmalıdır.
Realist sanatçılar, sanat için sanat anlayışına sahiptir. Okuyucuyu eğitme gibi bir amaçları yoktur. Sanatı ve edebiyatı toplumu değiştirme, eğitim ve mücadele aracı olarak görmezler. Olayları, gözlem, araştırma ve belgelere dayandırarak, nesnel bir şekilde aktarırlar. Konu ve kişiler gerçek hayattan alınır. Olağanüstü olaylara yer verilmez. Okura, yaşanmış ya da yaşanabilecek olaylar anlatılır.
Toplumdaki sıradan insanlar romanın konusu olabilir. Gerçekler anlatılırken kişilerin ruhsal durumları, kişilikleri, onları etkileyen çevre, içinde bulundukları ortam ayrıntılarıyla verilir. Onun için de betimleme, realist yazarların en önemli anlatım biçimidir. Yazar, kendini gizler. Olaylar ve kişiler karşısında tarafsız davranır. Olayları tarafsız, nesnel bir bakışla inceler. Eserde biçim kusursuzluğu çok önemlidir. En ince ayrıntısına kadar yapılan gözlemin aynı titizlikle anlatılmasına, üslubun açık, anlaşılır, sağlam, yapmacıksız, söz oyunlarından uzak olmasına önem verilir.
Batı Edebiyatındaki Temsilcileri ve Eserleri
Stendhal, Kırmızı ve Siyah, Parma Manastırı; Balzac, Vadideki Zambak, Goriot Baba; Gustave Flaubert, Madam Bovary; Gogol, Ölü Canlar, Dostoyevski, Suç ve Ceza; Tolstoy, Savaş ve Barış.
Türk Edebiyatındaki Temsilcileri ve Eserleri
Halit Ziya Uşaklıgil, Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kiralık Konak, Yaban; Reşat Nuri Güntekin, Çalıkuşu, Yaprak Dökümü.
💢Batılılaşma
Osmanlı Devleti’nde Batılılaşma süreci 1700’lerin sonunda başlar. Avrupa’ya elçiler gönderilir. Avrupa ülkeleriyle ticari ve kültürel ilişkiler geliştirilmeye çalışılır. Avrupa’dan getirilen subaylar, askeri alanda birçok yenilik yapar. Sonraki dönemlerde Avrupa’dan uzmanlar getirtilerek Batı tipi subaylar yetiştirecek okullar açılır.
Askeri alanda başlayan Batı tipi eğitim sistemi daha sonra sivil alanlarda da uygulanmaya başlanır. 1839’dan sonra sivil hayattaki modernleşmenin de temelleri atılmaya başlanır. Bu arada en başarılı çalışmalar eğitim alanında yapılmıştır. Yeni oluşmaya başlayan devlet bürokrasisini yürütmek için birçok okul açılmıştır. Osmanlı eğitim sisteminde hem okulların yapısı hem de eğitim açısından Batılılaşma döneminde yeni bir sistem kurulmuştur. Batı tipi eğitim kurumlarının yayılma ve ilerlemeleri devam ettikçe, Avrupa kültür ve uygarlığı toplum hayatında yer bulmaya başlamıştır.
Batılılaşma çabaları Osmanlı toplumundan sonra, günümüz Türkiye’sinde de devam etmektedir. Batılılaşma süreci tam anlamıyla gerçekleşmeyince toplumsal hayattaki ikilemler, çatışmalar sanat ve edebiyat hayatımıza da yansımıştır. Kendi kültürel değerlerine yabancılaşmış, körü körüne Batı’yı taklit eden, Batılılaşmayı şekilde, giyimde kuşamda arayan tipler hikâye ve romanlarımızın da kahramanları olmuştur.
Eserde Kim Kimdir?
Bihruz Bey: Romanın başkahramanıdır. Gösterişi, güzel ve şık giyinmeyi sever. İnsanların dış görünümüne çok önem verir. Kendini göstermekten hoşlanır. Etrafındaki insanlarla sürekli Fransızca konuşmaya çalışır. Cümlelerinin arasına Fransızca sözcükler yerleştirir. Bu, Batılılara özentinin sonucudur. Eski vezirlerden artık hayatta olmayan ‘.....’ paşanın oğludur. Valide parası yiyen, tutarsız, ölçüsüz oldukça savurgan bir mirasyedidir. Olayları işine geldiği şekilde algılar. Kendi kendine gelin güvey olur. Umursamaz ve düşüncesiz bir karaktere sahiptir. Şımarık, sorumsuz, gerçeklerden kaçan, züppe bir gençtir. Kişilik ve sahip olduğu değerler bakımından oldukça zayıftır.
Periveş Hanım (Siyehçerde): Bihruz Bey’in âşık olduğu kadındır. Sarışın, yirmi yaşlarında, orta boylu, narin yapılı, gönül avcısı, edalı, güzel bir kadındır. Bihruz Bey’in sandığı gibi soylu ve zengin biri değildir. Eşinden ayrılmış ve annesiyle birlikte oturan yoksul bir kadındır. Alaycı bir karaktere sahiptir.
Mösyö Piyer: Bihruz Bey’in Fransızca öğretmenidir. 65 yaşlarında, okuyan orta halli, orta tabakadan bir insandır. Memleket meselelerine ve siyasete ilgi duyan, siyasetle ilgili haberlere önem veren bir tiptir. Menfaatçi, içten pazarlıklı, Bihruz Bey’in nabzına göre şerbet veren, onun hoşuna gidecek kitaplar getiren, geçimini Bihruz Bey’den aldığı paralarla sağlayan, kurnaz bir ihtiyardır.
Keşfi Bey: Eski Şam Defterdarı Sehabî Efendi’nin en küçük oğludur. Bihruz Bey’in daireden arkadaşıdır. Bihruz Bey gibi züppe alafrangalığa özenen süsü ve gösterişi seven biridir. Şakacı bir yapısı vardır. Söylediği yalanlarla sürekli Bihruz Bey’i kandırır.
Bihruz Bey’in Annesi: Oğlunun davranışlarını onaylamadığı halde, onu baba otoritesinden yoksun bir biçimde şımartarak yetiştirmiş, oğluna söz dinletemeyen, iradesiz ve otoritesi olmayan bir anne tipidir. 50 yaşlarındadır. Geçimini kocasından kalan yüklü bir mirasla sürdürür.
Çengi Hanım: Periveş Hanım’ın en yakın arkadaşıdır. Uzun boylu, Periveş Hanım’dan daha yaşlı ve kiloludur. Mavi gözlü, esmer yüzlü sürekli konuşan, gülmeyi çok seven, yaşına göre çok dinç biridir.
Dadı Kalfa: Bihruz Bey’in dadısıdır. Onunla yakından ilgilenir. Zaman zaman annesiyle olan iletişimini sağlar.
Gülşeker Hanım: Periveş Hanım’la, Çengi Hanım’ın yakın arkadaşıdır. Bihruz Bey’in uzattığı mektubu, onu başından def edebilmek için alan kişidir.
Kondoraki: Araba fabrikasının sahibidir. Bihruz Bey’in taksitinin günü gelmeden alacağını isteyecek kadar para ve fırsat düşkünüdür. Borçlar ödenmeyince alacaklarının karşılığı olarak Bihruz Bey’in tamir için fabrikaya gelen arabasına el koyar ve onu başkasına satar.
Mişel: Bihruz Bey’in hizmetkârıdır. Her zaman kibar görünür ve Bihruz Bey gibi Fransızca ile karışık bir dil konuşur.
Andon: Bihruz Bey’in arabacısıdır. Bihruz Bey’in sarı renkli şık arabasını verilen emirler doğrultusunda kullanır. Bihruz Bey’den oldukça korkar.
Alber Gün: Beyoğlu esnafından, tuhafiyecidir.
Berber İzidor: Beyoğlu esnafından, İstanbul’un meşhur berberlerindendir.
Mösyö Viki: Beyoğlu esnafından, kitapçıdır. Bihruz Bey, ihtiyacı olan Fransızca kitapları ondan alır. Heral: Beyoğlu esnafından, meşhur ayakkabıcıdır.
Şekerlemeci Valöri: Beyoğlu esnafından, şekerlemeci dükkânının sahibidir.
Terzi Mir: İstanbul’un o dönemdeki en ünlü terzisidir. Bir marka olmuştur. Bihruz Bey bütün elbiselerini bu terziye diktirir.
Naim Efendi: Bihruz Bey’in çalıştığı Kalemdeki kişilerden biridir. “Ayaklı kütüphane” diye nitelendirilecek kadar bilgilidir. Doğu ve Batı edebiyatları hakkında çok şey bilir.
Mahvi Bey, Müzekka Bey, Atıf Bey, Hüsnü Bey, Şükran Bey, Agâh Bey: Bihruz Bey’in çalıştığı devlet dairesindeki arkadaşlarıdır.
Balcızade Nisbetî Bey: Yeni türedi mirasyedilerdendir. Kondaraki, Bihruz Bey’in el koyduğu arabasını ona satmıştır.
Zaime Hanım: Periveş Hanım’ın annesidir.
İbiş Ağa, Ramazan Ağa, Memiş, Marigo, Reşkidil, Nalişger: Konaktaki çeşitli görevleri yerine getiren çalışanlardır.
Çaker Bey, Talip Bey, Sahban Bey, Malik Efendi: Bihruz Bey’in konak komşularından ve teklifsizce konuştuğu gençlerdir.
Yazar Recaizade Mahmut Ekrem Hakkında
Doğum Tarihi Ve Yeri: 1 Mart 1847/İstanbul
Ölüm Tarihi Ve Yeri: 31 Ocak 1914/İstanbul
Recaizade Mahmut Ekrem, Talimhane Nazırlığı da yapan Mehmed Şakir Recai Efendi’nin oğludur.
Çocukluğu Yeniköy’de, “Recai Efendi Yalısı” diye bilinen yalıda geçer. İlk eğitimini babasından alır. Doğu kültürünün ilk bilgilerini, Arapça ve Fransızcayı babasından öğrenir.
Babası, çocuğunun Batı yöntemiyle öğretim yapan okullarda da okumasını ister. Bu nedenle onu Beyazıt Rüştiyesi’nde ve Mekteb-i İrfani’de okutur. İlköğrenimini tamamladıktan sonra 1858’de Harbiye İdadisi’ne yazılır. Özellikle fen bilimleri derslerinde başarılı bir öğrencidir. Bedensel zayıflığından ve sağlık sorunları yüzünden bu okuldaki öğrenimini sürdüremez. Okuldan ayrıldıktan sonra özel öğretmenlerden ders alarak eğitimine ve kendini yetiştirmeye devam eder.
Recaizade Mahmut Ekrem sadece bir yazar değildi. Aynı zamanda Babiali’de çalışan bir devlet memuruydu. Memurluğa 1862’de Hariciye Mektebi Kalemi’nde (Dış İşleri Bakanlığı Yazışma Bölümü) başladı. Bir süre sonra Şurayı Devlet (Danıştay) üye yardımcılığına seçildi. 1874’te Tanzimat ve Nafia dairelerinde baş muavinlik yaptı. 1877’de Şurayı Devlet (Danıştay) üyesi oldu. 1878’de Mekteb –i Mülkiye’de (Siyasal Bilgiler Okulu) öğretmenliğe de başladı. 1880-1887 yılları arasında Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) edebiyat öğretmenliği yaptı. 1908’de Evkaf ve Maarif Nazırlığı yaptı. 1908-1914 yılları arasında Meclis-i Âyan üyeliği yaptı.
Recaizade Mahmud Ekrem, evlatlarıyla ilgili derin acılar yaşar. Amcasının kızı Evzide Hanım’la evlenir. Evzide Hanım, o dönemde pek az ailede görülen özel bir eğitimle yetiştirilmiş ve Fransızca öğrenmiştir. İlk çocukları Piraye’yi daha doğarken kaybederler. Birçok acıyı art arda yaşayan Ekrem on beş yıl sonra minicik kızının mezarına gider. Fakat mezarın yerini bulamaz. O ıstırabını şiir yazarak dindirmeye çalışır. Piraye’nin ölümünden kısa bir süre sonra Emced doğar. Dadısının dikkatsizliği sonucu 1,5 yaşında yatağa mahkûm olur. 20 yıllık yaşamı boyunca hiç konuşamadan vefat eder. Ağzından bir tek defa bile “baba ve anne” sözünü duyamazlar.
Ekrem’in diğer oğlu Nijad, çok yetenekli ve zeki bir çocuktur. Evin neşe kaynağıdır. Hareketli ve hep güler yüzlüdür. Edebiyata meraklıdır. Çok iyi resim yapar. Ekrem bütün ümitlerini ona bağlar.
Onun yaşama nedeni olur. Nijad’ın gencecik yaştaki ölümü onu yıkar. Kendini sosyal hayattan soyutlar. Kimseyle görüşmek istemez. Adeta manen ölmüştür. Tanpınar’a deyişiyle: “Kader onun ilhamından şiirin tam sesini koparabilmek için bu talihsiz babayı boş yere üst üste dener.”
Recaizade’nin Eserleri:
Şiirleri
1. Nağme-i Seher (1871)
2. Yadigar-ı Şebab (1873)
3. Zemzeme (3 cilt, 1883-85)
4. Nejat Ekrem (şiirler, anılar, 1910)
5. Nefrin (1916)
6. Tefekkür (1886 Nazım ve nesir karışık)
7. Pejmürde (1895 Nazım ve nesir karışık)
Romanları
1. Araba Sevdası (1898, 5. basım 1985)
Hikayeleri
1. Şemsa (1895)
2. Muhsin Bey Yahut Şairliğin Hazin Bir Neticesi (1890)
Oyunları
1. Afife Anjelik (1870)
2. Vuslat Bahut Süreksiz Sevinç (1875)
3. Çok Bilen Çok Yanılır(1914)
İnceleme ve Eleştirileri
1. Talim–i Edebiyat (1882)
2. Takdir-i Elhan (Menemenlizade Tahir’in kitabına ön söz, 1883)
3. Takrizat (1888)
📓Özel Sözlük
Adem-i tesviye: Ödeme yapılmaması anlamına gelir.
Aksata: Alışveriş.
Alabanda: Azarlama anlamındadır.
Alafranga: Frenklerin töre, âdet ve hayatına uygun olan anlamına gelir. Alaturka kelimesinin karşıtıdır.
Alaturka: Eski Türk gelenek, görenek, töre ve hayatına uygun, Doğuluca anlamındadır.
Âlem-i menâm: Uyku âlemi.
Âlem-i misal: Rüya âlemi.
Alicenap: Cömert, onurlu, şerefli manasına gelir.
Arize-i çakerane: Kulluk mektubu.
Ariza: Mektup
Arşın: Yaklaşık 68 santimetreye eşit olan uzunluk ölçüsüdür.
Arz-ı izhar etmek: Görünmek
Arzuhâlci: Para karşılığında dilekçe, mektup yazan kimsedir.
Avrupakâri: Avrupa tarzında olan anlamındadır.
Azamet: Ululuk, büyüklüktür.
Bilahare: Sonra, sonradan anlamındadır.
Bittevkif: Tevkif edilerek; kesilip, alıkonarak anlamındadır.
Caka: Gösteriş, çalım, kabadayılık anlamlarına gelir.
Canfes: Üzerinde desen bulunmayan, ince dokunmuş, parlak, tok, ipekli kumaştır.
Cism-i latif: Güzel kadın.
Çaker: Kul, köle, cariye anlamındadır.
Deyn: Borç
Dimağ: Akıl, şuur.
Eleğimsağma: Gökkuşağı
Esman: Bedel, değer.
Fehvasınca: Fehva kelimesi, anlam demektir. Fehvasınca ise, alıntı yapılan bir ifade sonrasında, “sözü gereğince” anlamında kullanılır.
Fetha: Arap alfabesinde “e” ve “a” seslilerinin görevini görmek üzere, sessiz harflerin üzerine konulan işarettir. Türkçede “üstün” kelimesiyle ifade edilir.
Füruht: Satma, satış.
Hâkipay-ı ismetane: “Ayağın bastığı temiz toprak” manasında kullanılır.
Hâsıl: Olan, ortaya çıkan görünen manasına gelir.
Hâsılı: Sözün kısası, kısacası anlamındadır.
Hatm-i kelam: Sözü bitirmek anlamındadır.
Hezeyan: Saçmalama.
Hımhım: Sesleri genizden çıkararak konuşan kimseye denir.
Hotoz: Kadınların süs için saçlarının üstüne taktıkları, çeşitli renk ve biçimde yapılmış küçük başlıktır.
Hulul: Gelme, gelip çatma.
Hülasa: Bir şeyin, bir sözün özüdür.
İbrişim: Kalınca bükülmüş ipek ipliktir.
İfrat: Herhangi bir konuda çok ileri gitme, ölçüyü aşma, aşırı davranma anlamına gelir.
İhtiramat-ı mahsusa: Özel saygı.
İhtiyat: Herhangi bir konuda ileriyi düşünerek ölçülü davranmak, sakınmaktır.
İskarpin: Ökçeli ayakkabı
İstavroz: Haç anlamında kullanılan kelimedir.
İstiğrak-ı zihne müptela olmak: Düşünceler içinde boğulup kalmaktır.
İştiyak: Göreceği gelme, özleme demektir.
İta: Verme, ödeme anlamında kullanılır.
İttihaz: Kabul etme, itibar etme, sayma anlamlarında kullanılır.
Kamarot: Gemilerde yolcuların hizmetine bakan görevlidir.
Kâmilen: Büsbütün, toptan
Keka: Keyifli bir durum anlatılırken ne güzel, ne iyi anlamlarında söylenen bir sözdür.
Kıraat: Okuma anlamına gelir. Aynı zamanda Kur’an-ı Kerim’in belli kural ve işaretlere göre okunması anlamındadır.
Klas: Sınıf anlamındadır.
Kuple: Bir şarkıyı meydana getiren ve bir nakaratla sona eren bölümlerden her birine denir.
Kurb: Yakın olma, yakınlık.
Külliyat-ı asar: Herhangi bir yazarın tüm eserlerinden bahsedilirken kullanılır.
Leffen: Dürülmüş, sarılmış olarak; zarf veya mektup içine koyarak, anlamındadır.
Lir: Kaynağı mitolojik çağlara dayanan kirişli bir çalgıdır.
Maatteessüf: Yazık ki, esefle
Mahdum: Erkek evlat, oğul anlamındadır.
Mahfaza: İçinde küpe, yüzük, bilezik vb. değerli süs eşyalarının saklandığı kutudur.
Mahsuben: Hesaba geçirilerek, alacağa sayılarak, hesabına sayılmak üzere anlamındadır.
Mareşal: En yüksek askerî rütbedir.
Matlup: Talep edilen, istenen, aranan şey; alacak anlamında da kullanılır.
Mavna: Gemilere ve yakın kıyılara yük taşıyan, güvertesiz büyük teknedir.
Meblağ-ı muayye: Belirlenmiş tutar anlamındadır.
Meftun: Tutkun, gönül vermiş anlamındadır.
Muhatara: Korku verici durumdur. Zarar, ziyan anlamında da kullanılır.
Mercu: Umulan, rica olunan anlamındadır.
Muntazır: Bekleyen, gözleyen
Muvakkaten: Az bir zaman süresince, geçici olarak.
Mübaşir: Mahkemede duruşmaya girecekleri ve tanıkları çağıran, yargıcın emirlerini bildiren, kâğıtları getirip götüren görevli, çağrıcıdır.
Müennes: Dişi, kadın anlamındadır.
Mürur: Geçip gitme, sona erme.
Müşfik: Sevecen kişilere denir.
Mütecasirane: Cüret göstererek, küstahçasına.
Müteharrik: Hareket eden anlamındadır.
Nail: Başarmış, kazanmış ya da hedefine ulaşmış kimse.
Neftî: Siyaha yakın koyu yeşil renk.
Olbap: Bir konuşma içinde “bahsi geçen konu” anlamında kullanılır.
Potin: Koncu ayak bileğini örtecek kadar uzun olan, bağcıklı veya yan tarafı lastikli ayakkabıdır.
Raci: Ait, alakası olan anlamındadır.
Rebap: Gövdesi Hindistan cevizi kabuğundan yapılmış uzun saplı sazdır.
Redingot: Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun, çift sıra düğmeli, resmî erkek ceketidir.
Rokfor: Koyun sütünden yapılan, mahzenlerde olgunlaştırılan, içi özel küflü peynirdir.
Rötuş: Fotoğrafların basılmadan önce cam üzerinde düzeltilmesi işidir.
Sagir: Küçük.
Sako: Paltoya benzer bir tür üstlük.
Sanduka: Mezarın üzerine yerleştirilmiş, tabut büyüklüğünde tahta veya mermer sandıktır.
Santur: Kanuna benzeyen, tokmaklarla çalınan bir tür telli çalgıdır.
Sayfiye: Yazlık ya da yazlık evdir.
Sefahat: Zevk ve eğlenceye düşkünlük, uçarılık
Sehiv: Hata.
Sıhhi: Sağlıkla ilgili, sağlığa yarar anlamındadır.
Siyah-baht: Kara bahtlı, talihsiz.
Siyah-puş: Karalar giyinmiş, yaslı.
Sûiniyet: Kötü ve bozuk niyet anlamındadır.
Sümbüli: Yağmur yağdırmayan koyu renkli bulutlarla örtülü anlamındadır. Hava durumu hakkında konuşulurken kullanılır.
Şair-i Fransavi: Fransız şairi.
Şifahen: Ağızdan, sözle söyleyerek
Şose: Genellikle taş kırıkları üzerine kum döşenip silindir geçirilerek yapılan yoldur.
Tabir-i amiyane: Bayağı tabir.
Tahkik: Soruşturma, bir meselenin doğru olup olmadığını araştırma
Tahkir: Onur kırma, onuruna dokunma.
Tahrirli: Çizgili, çizgilerle süslenmiş.
Taife-i latife: Kadınlar manasındadır.
Taklib-i efkâr: Fikir değiştirme, fikrinden cayma anlamındadır.
Tarh: Bahçelerde çiçek dikmeye ayrılmış yerdir.
Tarziye: Yapılan kötü bir davranış için özür dileme, gönül alma anlamına gelir.
Tasaddi: Bir işe girişme, başlama.
Tasdi: Baş ağrıtmak, rahatsız etmek manasındadır.
Tediye: Borcunu verme, ödeme.
Teessür: Üzüntü
Tefrit: Herhangi bir konuda geride kalma, yeterli ölçüde olmama durumudur, ifratın karşıt manasıdır.
Tekid: Kuvvetlendirme, sağlamlaştırmadır.
Tesviye: Ödeme. Aynı zamanda bir neticeye bağlama, düzleme anlamlarında kullanılır.
Tevkif: Durdurma, durdurulma ve alıkoyma anlamına gelir.
Vacip: İslam’da yapılması gereklilik ifade eden eylemleri tanımlamak için kullanılır. Bazen de dini bir mana içermeden sadece “yapılması gereken” anlamına gelir.
Vasf-ı terkibi: Birleşik sıfat. İsmin sonuna Farsça bir emir eklenerek yapılan terkip, yani birleştirmedir.
Veciz: Kısa ve etkili.
Yekûn: Toplam.
Yevm: Gün.
Zatıali: Zat-ı seniye gibi yüksek, ulu şahıs anlamındadır.
Zat-ı ismetane: Temiz ve namuslu şahıstır.
Zat-ı seniye: Yüksek, yüce şahsınız anlamındadır.
Zat-ı vâlâ: Yüce, yüksek şahıs anlamındadır.
Zemheri: Kara kış.
Düşündürücü Sorular
- Romanda sizi en çok etkileyen nedir?
- Bihruz Bey’in annesi yerinde olsaydınız nasıl davranırdınız?
- Siz Bihruz Bey’in yerinde olsaydınız Keşfi Bey’in yalanlarına hemen inanır mıydınız?
- Araba Sevdası romanını realist yapan gerçekçi unsurlar nelerdir?
- Romanda yanlış Batılılaşmanın görüldüğü yerler nerelerdir?
- Bihruz Bey’in gerçeklerin farkına varamamasının nedenleri nelerdir?
- Yakın çevrenizde Bihruz Bey gibi kişiler var mı?
- Yazarın romanda kullandığı Fransızca sözcükler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Etkinlikler
📘Araba Sevdası, “Yanlış Batılılaşma” sorununu ele alan bir romandır. Siz günümüzde toplumsal bir sorunu konu alan bir roman yazsaydınız hangi soruna değinirdiniz?
📨 Bihruz Bey’e olayların iç yüzünü anlatan bir mektup yazar mısınız?
📖Bihruz Bey, Keşfi Bey’in yalanlarını daha önce fark edebilseydi neler olurdu? Romanı bu açıdan yeniden yazacağınızı düşünerek bir özet çıkarır mısınız?
KAYNAKÇA
Akyüz, Kenan, Modern Türk Edebiyatının Ana Çizgileri, İnkılâp Kitabevi, İstanbul 1995
Banarlı, Nihat Sami, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, C.2, Milli Eğitim Basımevi, İstanbul 1987
Çetişli, İsmail, Batı Edebiyatında Edebi Akımlar, Akçağ Yayınları, Ankara 2001
Kutlu, Şemsettin, Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatı Antolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1981
Parlatır, İsmail, Recai-zâde Mahmut Ekrem, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara 1986
Tanpınar, Ahmet Hamdi, 19. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, Çağlayan Kitabevi, İstanbul 2001
http://www.tdk.gov.tr
Daha fazla kitap için tıklayınız