Dünyanın bir ucunda, denizlerden sonra ormanların başladığı bir yerde iki tane dağ vardı. Biri bu yüksek dağların zirvesine çıkarsa, saçlarını bulutlar okşardı. Biri bu yüksek dağların zirvesinden aşağı bakarsa, gökyüzünde dans eden kuşları görürdü. İki dağın uçsuz bucaksız eteklerinde küçük bir şehir kurulmuştu. Şehrin bütün bahçeleri çiçeklerle ve çeşit çeşit meyve ağaçlarıyla doluydu. İnsanlar barış ve huzur içinde hayatlarına devam ederdi. Şehirde Miniko isimli bir çocuk yaşardı.

Miniko, dağları gökyüzüne kurulmuş küçük çadırlara benzetirdi. Dağların ötesindeki köyleri, şehirleri, ülkeleri, insanları  ve hayvanları merak ederdi.  Bir de kış geldiğinde en çok karın yağmasına sevinirdi…

En çok da karın gizlediklerini merak ederdi.

Miniko ve arkadaşlarıyla birlikte saklı şehrin izinde, macera dolu bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız?

Kitap çok naif ve sade bir dile sahip. Bir yönüyle Küçük Prens'i andırıyor. Fantastik bir hikâyenin içinde dostluk, sevgi, yardımlaşma, saygı gibi manevi değerleri anlatmaya çalışıyor. Didaktik olmadan okura bir şeyler öğretmeyi vaad eden bir metin.

Miniko dağları gökyüzüne kurulmuş küçük çadırlara benzetirdi. Dağların ötesindeki köyleri, şehirleri, ülkeleri, insanları merak ederdi. Bir de zaman zaman gökyüzünü ziyaret eden gökkuşağını…

*Çocuklara manevi değerleri kavratmaya çalışmak oldukça zor. Bu metin didaktik olmadan bunu yapmayı başarıyor. *Kasaba hayatıyla ilgili çocukların hoşuna gidecek detaylarla süslenmiş. *Aynı zamanda dokunaklı bir bir baba oğul hikâyesi * Dili, üslubu okurun içine işleyecek cinsten. Masalsı ve etkileyici. Böyle metinler nadir bulunuyor.