shutterstock_1466334008-161220212047.png

Baba, Ailede Otorite Temsilcisidir

  • 20.10.2021
  • 3 dakika
  • 2081 Okunma
  • 0 Yorum

Otoriter olmak, asla zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı olmak anlamına gelmez. Gerçek otoriter, sevecenliğiyle kural koyucu yanını karıştırmadan yerine getiren kişidir.

Baba, Ailede “Otorite Temsilcisi”dir

Otorite kelime anlamı olarak “kural koymak ve konulmuş olan kuralların uygulanmasını sağlamak”tır. Aile içinde otoritenin yanlış olarak kullanılmasına; yani suiistimal edilmesine, “ilgisizlik” veya “diktatörlük” denir. Otorite, zorla oluşturulamaz. Aile fertleri tarafından gönüllü olarak verilir kişiye. Zorla elde edilmeye çalışılan otorite, baskıcılığı ve diktatörlüğü çağrıştırır.

Otoriter olmak, asla zor kullanmak, asık suratlı ve sert yapılı olmak anlamına gelmez. Gerçek otoriter, sevecenliğiyle kural koyucu yanını karıştırmadan yerine getiren kişidir. Örneğin öğretmen sınıf içinde bir otoritedir. Öğretmensiz bir sınıf kaosa döner. Öğretmen sınıfındaki öğrencilere başarısızlık durumunda kırık not verirken öfkeli, asık suratlı olmak zorunda değildir. Tam aksine, “Bir dahaki sefere daha yüksek not alacağını umuyorum.” derse hem sınıf içindeki otoritesini korur hem de sevecenliğini yitirmez.

Bunun gibi aile içinde otoriteyi temsil eden baba, asla asık suratlı, öfkeli, sinirli şekilde “Ben bu evin otoritesiyim.” diyemez ve evde terör havası estiremez. Zaten böyle bir babanın üstlendiği rol, otorite değil, diktatörlüktür. Otoritenin diktatörlük çizgisine taşınması gibi, otoriteden taviz verme de “ihmal”i ortaya çıkarır.

Bazen de baba, evdeki görevini taşıyamayacak kadar hafif meşrep, laubali olabilir, yapması gerekenleri ihmal eder ya da o evin otoritesini üzerinde taşıdığını bilinçli olarak kabul etmez.

Babanın aile içinde otoritesini kullanamaması, sorunlu bir aile yapısının (1. Baskıcı-zorlayıcı aile modeli 2. İlgisiz aile modeli) oluşmasına neden olur. Kullanıl(a)mayan otorite görevi, kimi zaman anne, kimi zaman da diğer aile bireyleri tarafından, birbirlerine karşı “bireysel” otorite kurma yönünde kullanılır. Zira aile içinde otorite olmadan, aile gemisinin yürümesi çok zordur.

Baba, kendine düşen “otoriter olma” görevini tavizsiz biçimde yerine getirmelidir. Ancak bu noktada hemen altını çizmekte fayda vardır:

Anne, babayı aile içinde “otorite” olarak kabul etmemişse, baba ne kadar uğraşırsa uğraşsın o ailenin içindeki asli görevini yerine getiremez. Baba ne kadar güçlü kuvvetli, ne kadar varlıklı ve servet sahibi olursa olsun anne, babayı evin otoritesi olarak kabul etmedikten sonra baba, baba olamaz.

Anne, Ailede “Stabilizatör”dür

Anne, aile içindeki dengeyi sağlayan stabilizatör gibidir. Annenin aile içinde hiç zorlanmadan yapacağı bu görev için gerekenler, zaten yaratılıştan bu yana içinde hazır bulunur. Doğal aile yapısında annenin çocuklarına karşı beslediği sevgi ve şefkat hissi, aile içinde bozulması muhtemel dengeleri her an düzeltebilecek güçtedir. Bu itibarla bakıldığında anne, kelimenin tam anlamıyla, aile içindeki, sevgi ve şefkat duygularının ana kaynağı niteliğindedir. 

Ne yazık ki günümüz aile yapılarında annenin sevgi ve şefkat kaynağı olmasına “pasiflik” olarak bakılıyor. Çocuklarına karşı şefkat gösterisinde bulunan anneyi, çevresi, “Bu kadar yumuşak olma. Çocuklar büyünce seni dinlemez.” diye ikaz ediyor. Hâlbuki çocukların aile içindeki kuralları dinleyip dinlememesi, baba otoritesine bağlıdır. Anne, baba otoritesinin ev içindeki dengeleyicisidir. Eğer anne de baba gibi otorite görevine soyunursa ailenin duygu pınarı kapanmış olur. O takdirde sevgi ve şefkate ihtiyaç duyan çocuk, bu ihtiyacı kimden giderir? Çocuk anneden alması gereken bu sevgiyi ondan alamazsa içindeki eksikliği dış dünyadan karşılamaya çalışır. Çünkü sevgi, dinmek bilmeyen bir ihtiyaçtır.

Sağlıklı bir aile yapısında, anne ve baba birbirini destekleyerek çocuk eğitimini üstlenirler. Eşlerin birbirlerindeki eksiklikleri tamamlaması zafiyet değil, aksine sağlıklı bir sürecin işaretidir. Baba, evdeki düzeni bozan oğluna-kızına otoritesini kullanarak onun kurallara uymasını sağlayabilir. Uyum sürecinde sıkıntı yaşayan çocuk teselli aramak için doğruca kendini annesinin şefkatli kucağına atabilir. Anne, kurallara uymanın gerekliliğini kendi sevgi diliyle ona anlatabilir. Çocuğunun kimi zaman saçını okşar, kimi zaman da yanına uzanır. Böylece çocuk, bir yandan kurallara uymanın zorluklarıyla tanışırken, diğer yandan da anne sevgisiyle sıkıntılarını aşılabileceğini hissedip öğrenir.

Ne yazık ki katıldığımız birçok konferansta anneler, “Anne-baba her zaman aynı çizgide olmalı. Eğer baba bir ceza verdiyse anne de onun uygulanması için çocuğa yumuşak davranmamalı diye biliyorduk.” diyor. Oysaki babanın kural koyuculuğundan kaçan çocuk annesine sığınamazsa, oğlunuzun-kızınızın kendini teselli edecek bir kucak aramasından korkmaz mısınız hiç?

Hem anneden hem de babadan ceza alan çocuk duygularına yenik düşer, öfkelenir, nefret ve kin duygularını geliştirir içinde. Yaptığı bir yanlıştan dolayı, hem annesinin hem de babasının kapılarının kapandığını gören çocuk, kendini başka kapılara atma ihtiyacı hisseder. Anne sonrasında ne kadar çırpınırsa çırpınsın, “Ben saçlarımı süpürge ettim.” desin, iş işten çoktan geçer. Anne çocuğunu kaybeder...

O halde, bu yanlış anlayışı düzeltmekte fayda var. Çocuk, babadan kaçtığında, anne, sevgi dolu kucağını açmalıdır ona. Ama bu kucak, babasını haksız çıkarmak ya da onun otoritesini sarsmak için değil, aksine o otoriteyi sevgiyle desteklemek içindir.

Pedagog Adem Güneş (Bu yazı, yazarın “ANNELİK SANATI” adlı kitabından alınmıştır.)