Toplumsal yapı ve algılar nedeniyle çocuklarını başka çocuklarla kıyaslayan veliler, başarı puanlarını hesaplarken diğer öğrencilerin durumlarına göre bir değerlendirme yapan eğitimciler ve öğretmenler bu konuyu bir kez daha düşünmeli.
Başarılı Öğrenci Kimdir?
Her velinin önemli sorunları arasında yer alan ve bir türlü çözemediği öğrenci başarısı, zaman zaman eğitimciler arasında da tartışılmaktadır. Öğrencinin derslerinden aldığı puanlarının yüksek olması halini “başarılı” olarak değerlendiren veliler, aksi bir durumda hemen öğretmenin karşısına çıkıveriyor. Bir çaresini bulamazlarsa rehberlik servisine uğruyor, olmazsa okul müdürüne kadar çıkıyorlar.
Bu elbette bir eleştiri değil. Her veli çocuğunun başarısını yakından takip etmelidir. Başarısının yüksek olması konusunda bir veli olarak üzerine düşen görevleri yerine getirmeli ve gereken desteği vermelidir. Çözüm, öncelikle başarı kavramının ne olduğunu tanımlamaktan geçer. Ona göre de çocuğunuzun başarılı mı yoksa başarısız mı olduğunu belirleyebilirsiniz.
Başarı nedir?
Ulaşılması gereken bir hedefe ulaşılmasını ifade eden başarı kelimesi veliye, öğrenciye, öğretmene ve eğitim sistemine göre farklılaşır.
Bu açıdan düşünüldüğünde çözemediği matematik problemlerini çözen, bilmesi gereken konularla ilgili bir soru sorulduğunda hemen hatırlayıp cevap veren öğrenci “başarılıdır”. Aksi bir durumda ise öğrencinin başarısız olduğu varsayılır.
Türkiye halkının kabullerine göre, bir öğretmen için başarılı öğrenci, ders içi etkinliklerde aktif rol alan ve sınavlarda yüksek puan alan öğrencidir. Her ne kadar son yıllarda bir bakış açısı değişimi arzulansa da, bakanlık da başarılı öğrenciyi tanımlarken yapılan sınavlarda yüksek puan almayı dikkate alır. Bu kadar can sıkıcı bir konunun velilerce nasıl algılandığı ise tam bir sonuç çıkartıcı durumdur. Eğer öğretmen ve bakanlık bir öğrenciyi ne sebeple başarısız görüyorsa, velisi çocuğunu çoktan aynı gerekçelerle başarısız olarak etiketlemektedir.
Peki, ama neye ve kime göre başarı?
Başarı, elbette daha evvel yapılamayan bir eylemin artık yapılabilir olduğu durumlar için ifade edilir. Fakat çoğu gelişmiş ülke başarı kavramını tanımlarken “çocuktan hareket” ilkesini dikkate alır. Her çocuk kendi potansiyeliyle tanımlanır ve öyle de kabullenilir. Ülke genelinde yapılan sınavlarda ya da sınıfta herkesin katıldığı sınavda soruların ne kadarını doğru cevaplamak bir ölçüt kabul edilmez. Eğitimde özel bir yere sahip olan Finlandiya özellikle bu konuda epey yol almış durumdadır. Baltık ülkelerinden İsveç de benzer bir bakış açısına sahiptir. Her öğrencinin neyi öğrenmesi (başarması) gerektiği öğrencinin kendi potansiyeline göre belirlenir. Aslına bakılırsa, neyi öğrenmesi (başarması) gerektiği öğrencinin kendi yönelimiyle ortaya çıkar. Ne öğretmen, ne okul ne de bakanlık ya da veli ona neyi ne kadar öğrenmesi gerektiğini dayatmaz. Bu, öğrenci merkezli eğitim programlarının önemli bir özelliğidir. Kimse bir şeyler yaparak bir yerlere gelmeyi dert etmez. Öncelik, öğrencinin hayatı yaşama konusunda başarılı olmasıdır. Bunu ne zaman başarabileceği de yine onun kendi hızına, merakına, ilgi ve isteğine bağlıdır. Kimse onu, diğer arkadaşlarına göre geride kaldığı ya da yavaş olduğu için irdelemez, bu sebepten dolayı da “başarısız” diye etiketlemez. İstemediği, merak etmediği ve yapamayacağı bir şeyi ne öğretmen ne de velisi “ille yapmalısın” diye dayatır. Öğretmen olsa olsa böyle konuları çeşitli oyunlarla ilginç ve ilgi çekici hale getirir.
Bu tür bakış açılarının benimsendiği okullarda öğretmenler ve okul yönetimi öğrencilerin “kendi öğrenme etkinliklerini” istenen hız ve çeşitlilikte yürütebilmeleri için imkân sunar, ortam hazırlar, materyal ve öğretmen desteği verir. Bu bakış açısının “eğitimde fırsat eşitliği” kavramından anladığı da budur. Dolayısıyla başarı da, her öğrencinin kendi yolculuğunda vardığı son nokta, daha evvel yapamadığı şeyleri artık yapar hale gelmesi olarak görülür. Yoksa ne müfredat ne de sınıf ortalaması başarıyla ilgili dikkate alınan konular arasındadır. Dikkate alınır fakat öğrencinin öğrenme yolculuğuna devam edebilmesi için daha ne gibi yardımcı fırsatlar sunulabileceğinin geliştirilmesi içindir.
Başarının bu bakış açısına göre nitelenmesi bir yandan öğretmeni, okulu ve sistemi, diğer yandan ise öğrenciyi ve velisini de rahatlatmış olur. Herkes özgündür. Kimse başkalarının gittiği yoldan gitmek ve sınıfta aynı şeyleri başarmak zorunda hissetmez. Bu sebeple de kimse kimseyi geri ya da ileri bir başarı gösterdiği için irdelemez ve küçümsemez. Öğrenci ve veli psikolojisini oldukça rahatlatan ve üzerlerindeki baskıyı azaltan bu bakış sayesinde öğrenci kaygı ve stresten uzak bir şekilde öğrenme yolculuğuna devam eder. Kat ettiği her seviye öğrenci için başarı olarak alkışlanır ve hanesine not edilir. İlerleyen eğitim yaşamında da bu özgün yolculukta elde ettikleri dikkate alınır, ona göre yönlendirme ve yerleştirme yapılır.
Altmış kişilik sınıflarda, sadece sıra, yazı tahtası, kitap, defter ve öğretmenden ibaret öğrenme ortamında kimsenin özgün kalması ve yol yürümesi de mümkün değildir.
Toplumsal yapı ve algılar nedeniyle çocuklarını başka çocuklarla kıyaslayan veliler, başarı puanlarını hesaplarken diğer öğrencilerin durumlarına göre bir değerlendirme yapan eğitimciler ve öğretmenler bu konuyu bir kez daha düşünmeli. Öğrenci başarısı kavramına bu bakış açısıyla yaklaşım sadece eğitim sistemine değil, toplum psikolojisine, meslek seçimine ve her şeyden evvel insanın kendi iç barışına huzur getirecektir. En önemlisi de, çocuğun doğasına saygıyı geliştirecektir.
Doç. Dr. Cengiz Şimşek